Girişim, start-up, mentör, yatırımcı, spin-off, ekosistem, hızlandırıcı, prototip… Daha nice ilginç kelimeler… Bu kelimeleri duyunca kendimi uzayda başka bir zaman diliminde, başka bir evrende olduğumu düşünüyorum. Sanırım haklıyım da çünkü Girişim Ekosistemi diye bir şey tanımlanıyor ve her ekosistemde olduğu gibi bu ekosistemin de kendi dili ve kendi fizik kuralları var.
O zaman işin temelinden başlayalım. Girişim/Girişimci nedir? Bu nokta da klasik fizik de hepimizin ilk öğrendiği şey ‘’Maddenin en küçük yapı taşına ATOM’’ denir. Buradan hareketle, Girişim/Girişimci de Girişim Ekosisteminin en küçük yapı taşı olduğunu var sayabiliriz. Girişim fikirleri tek başlarına sadece bir atom gibidir ve çoğu zaman yine tek başlarına sadece atom olarak, yani fikir olarak kalırlar. Ancak aynı fikri taşıyan atomlar bir araya gelerek objeleri oluştururlar yani bir atom (girişimci)’un fikri ne kadar uygulanabilirse ve girişim ekosisteminin fizik kurallarına(sürdürülebilirlik) ne kadar uygunsa o kadar büyüyerek ekosistem içinde objelere dönüşmeye başlıyorlar.
Tabii ki bu sürecinde kendi içinde bir fiziği var. Tek bir atomun maddeye dönüşebilmesi için bazı kuvvetler ve bağlar gerekli, metalik bağ, kovalent bağ, iyonik bağ vb. gibi. Ama bir atomun maddeye dönüşebilmesi için ilk olarak molekül olması gerekir. Yani Bir fikrin büyüye bilmesi için önce kendi benzeri ile birleşmesi gerekir. Buna takım kurma diyebiliriz. Zaten girişimin etkili şekilde büyüyebilmesi için güçlü bir takımın olması, doğru görev dağılımının yapılması gerekir. Ancak bu şekilde, fikirler doğru bağlar ile bir araya gelerek güçlü ve sağlam bir maddeye objeye, ‘’girişime’’ dönüşebilir.
Peki ekosistemde en büyük obje en güçlü müdür? Hepimiz günlük hayatımız da genel fizik ya da klasik fizik kanunları ile iç içe yaşarız, yaptığımız tüm tasarımlar yer çekimine uygundur. Sürtünme olduğu için yolda kaymayız, çay suyuna enerji verdiğimiz için kaynar ve çay içeriz. O halde standart fiziğe göre en büyük markalar en güçlüdür. Binlerce çalışanı olan fabrikalar en çok kazananlardır. Öyle mi? Girişim ekosistemi evreninde de bu böyle değil mi? 1950’li yıllarda kurulmuş bir işletme marka değerini kazanmış ve dünya çapında kazanç elde ediyor… Peki ya atom kadar küçük olan bir start-up’ ın Girişim Ekosisteminde hiç şansı yok mu?
Fiziğin de kendi içinde farklı evrenleri var. Modern Fizikle veya Kuantum Fiziği ile bir atom ya da molekül halindeki Start-up’ ın gerekli desteği (mentör ya da yatırımcı) aldığında bir nükleer bomba kadar güçlü etki yarattığını görebiliyoruz. Buna da ‘’Unicorn’’ girişimler diyoruz. Yani Nükleer santrallerde olduğu gibi kararsız Uranyum-235 Atom çekirdeğine nötron bombardımanı yapılarak U-236 haline gelmesi ve anında bölünerek çok yüksek enerji açığa çıkmasına benzemiyor mu?
Fizik ile Girişim Ekosistemini sanki daha güzel anlıyor insan. Sanki Girişim Ekosisteminin de kendi içinde teorileri ve formülleri var gibi. Girişim Evreninde bir Einstein olmak için, Uzayı (Girişim pazarı) girişimci lehine bükmek gerekiyor. Tabii ki bu da kolay değil. Fizik işin içine girince, 10^… Rakamlar kadar enerji elde etmek gerekiyor.
Yani Girişimcilik; sabır, ter, azim, fedakarlık, uykusuzluk x 10^… kadar enerji ihtiyacı olan bir şey…!
1 thoughts on “BİR FİZİKÇİNİN GÖZÜNDEN GİRİŞİM EKOSİSTEMİ”